Cumhurbaşkanı Erdoğan: Netanyahu’yu yok ettik
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kazakistan’da düzenlenen Türk Devletleri Örgütü Zirvesi’nin ardından yurda döndü. Erdoğan, aralarında Ülke TV Haber Sunucusu Sevgi Deniz’in de bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.
- Türk Devletleri Teşkilatı’nın gelecek vizyonuna değinerek, “Dünyanın umudu Türk Devridir” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile devlet anlamında ikili ilişkileri sürdürdüklerini ancak Netanyahu’nun artık muhatap olmadığını söyledi.
- Gazze’deki katliamlara karşı Avrupa’nın İsrail’e koşulsuz destek verdiğini vurgulayan Erdoğan, “İsim vermeyeceğim. Çok samimi olduğum bir Alman siyasetçi, ‘İsrail’e borcumuz var’ dedi. “dedi. Holokost’tan bahsetti. Şimdi de ücretini ödüyorlar.” dedi.
- İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Tevrat ve İncil’den alıntılar yaparak yaptığı konuşmalara sert tepki gösteren Erdoğan, On Emir’e atıfta bulunarak, “Adam kalkıyor, Tevrat’tan konuşuyor, ertesi gün de Tevrat’tan bahsediyor. İncil… Yaptığınız şeyin İncille, Tevrat’la alakası yok.” “Ne İncil, ne Tevrat, ne de Zebur bunu kabul etmez.” dedi.
“DÜNYANIN UMUDU TÜRK DÖNEMİDİR”
SORU: Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu yılki zirvesinin ana teması “Türk Çağı” olarak belirlendi. Yeni küresel güç haritasında “Türk Dönemi” teması nasıl bir rol oynayacak?
CEVAP VERMEK: Bildiğiniz gibi dünyada uzun yıllardır bir sistem krizi yaşanıyor. Bu sistem krizi karşısında biz Türk devletleri olarak “Öyle bir adım atalım ki, Türk devletleri arasında güç birliği oluşsun. Bu güç birliğinin siyasi, askeri, ekonomik ve ticari boyutları da olması gerekir” dedik. ” Zaten aramızda kültürel birlik vardı. “Bu nasıl olabilir?” düşündük. “En iyi ihtimalle mevcut Türk devletlerinin bir araya gelmesiyle mümkün olur.” Bu yönde söylendi ve adımlar atıldı. Bu adımı atarak çok şükür Türk devletleri arasında bu birlik ve beraberliği başlatmış olduk. Şu ana kadar Türk devletleri arasındaki bu dayanışma ve birlik ruhu bahsettiğim her alanda gelişmeye başladı. Artık Allah’a şükür siyasi birliğimiz var. Zaten en değerli dayanışmayı Karabağ’da askeri noktada gösterdik. Karabağ bunun dünyaya en büyük kanıtıydı. Yani bir devlet, bir millet arkasında böyle bir dayanışma görürse sonuç alabileceği mesajı verildi. Karabağ’da da aynı sonuç elde edildi. Teşkilatımızın dinamizmi, kısa sürede işlemez hale gelen küresel mekanizmaların boşluğunu dolduracağımıza dair bize umut veriyor. Türk Devletleri Teşkilatı, uluslararası sistemdeki tıkanıklıkları ortadan kaldıran, aktif ve kalıcı çözümler üreten, dünyanın yükselen gücü haline geliyor. Geleceği, bugünden daha kapsayıcı, daha adil bir dünyayı inşa etmek için daha çok çalışacağız. Çünkü dünyanın umudu Türk Aşamasıdır.
“NETANYAHU’YU SİLDİK, O ARTIK BİZİM İRTİBATIMIZ DEĞİL”
SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, Rusya-Ukrayna savaşında her iki tarafa da konuşan bir lider olarak etkili oldunuz. Bu konumunuz nedeniyle buğday krizinde ve esir değişiminde etkili oldunuz. Siz bu savaşta (İsrail-Filistin) yine her iki tarafa da konuşan bir cumhurbaşkanısınız. Bu savaşta barışın sağlanmasında rol oynayacak mısınız? Yoksa bu katliamlardan sonra sizin için İsrail konuşulmaz mı oldu? İsrail’le görüşecek misiniz?
CEVAP VERMEK: Şu anda herhangi bir iletişimim yok. MİT Başkanımız İbrahim Kalın İsrail tarafıyla görüşüyor. Tabii Filistin ve Hamas’la da pazarlık yapıyor. Şunu söyleyeyim, Netanyahu artık konuşabileceğimiz biri değil. Sildik, çöpe attık. Bu konudaki kararı İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde yapacağımız görüşmelerde vereceğim. Orada hava durumunu görelim. Ancak bunun dışında özellikle uluslararası diplomaside bağları tamamen koparmak mümkün değil. Onun için Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli İstihbarat Teşkilat Başkanı İbrahim Kalın ve diğer bakan arkadaşlarımla diplomasinin tüm imkanlarını kullanıyoruz, kullanmaya devam edeceğiz. Temel amacımız İsrail-Filistin çatışmasında kesin barışın sağlanmasıdır. Bunun için girişimlerde bulunuyoruz, formüller geliştiriyoruz ve geliştirmeye de devam edeceğiz. Akan kanın durması, barışın tesisi için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıyız. Amacımız hem bölgemizi hem de ülkemizi rahatlatacak kalıcı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmaktır. Bunun için davetler yapıyoruz, örneğin ilgili tüm tarafları bir konferansta bir araya getirmek istiyoruz.
AVRUPA’NIN İSRAİL’E YÖNELİK TUTUMU
SORU: Avrupa Birliği yönetimi, İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirecek bir barış konferansının yakın zamanda düzenlenebileceğini ancak AB’nin katılacağı böyle bir konferansta Hamas’a bir rol görmediklerini söyledi. Bu konuda değerlendirmeniz ne olur?
CEVAP VERMEK: Avrupa Birliği bu dönemde aslında çok tuhaf ve tutarsız bir rol oynadı. Avrupa Birliği adil bir yaklaşım ortaya koymadı ve koyamadı. Ne yazık ki bu dönemde ne İngiltere, ne Almanya, ne İtalya, ne de Fransa adil bir yaklaşım sergilemedi. Yani Avrupa Birliği’nden böyle bir şey beklemek mümkün değil. Türkiye gibi bir ülkeyi 50 yılı aşkın süredir kapısında bekleyen böyle bir oluşumdan başka ne bekleyebilirsiniz? Dolayısıyla her ne kadar “adil bir dünya mümkün” desek de konu Avrupa Birliği olunca adil bir tavır beklememek lazım. Çünkü dikkat edin, Rusya-Ukrayna savaşında da benzer şekilde diplomatik süreçlerin dışında bırakılan şu anda İsrail’in yanında kim var? Avrupa Birliği. Maalesef Avrupa Birliği’ne olan güvenimiz sarsıldı. Avrupa Birliği yönetiminin öncelikle uluslararası hukuka güven konusunu ve her fırsatta bahsettiği evrensel değerleri iyi düşünmesi gerekiyor. Hastaneler vurulurken, mülteci kamplarında siviller öldürülürken, İsrail ibadethanelere, okullara, pazar yerlerine ölüm saçarken nerede olduklarını açıklamak zorunda kalıyorlar. İsrail ziyaretlerinde neden İsrail yönetimini uluslararası hukuka ve insan haklarına uymaya çağıramadıklarını, temsil ettikleri kişilere cevap vermeleri gerekiyor. Soruyorum Avrupa Birliği yönetiminin çözüm planı nedir? Barış konferansında sadece İsrail’in bulunması ve onun söylediklerinin bir analiz olarak empoze edilmesi mi? Filistin topraklarının İsrail tarafından tamamen işgal edilmesine zemin hazırlamak ve Filistin’in varlığını fiilen sona erdirmek için mi? Tarafların bir araya gelmediği bir toplantının barışa hizmet edeceğini düşünmek bile yanlış olur. Zaman boş gürültü zamanı değil, insan hayatını ve yaşam hakkını savunma zamanıdır.
“ALMAN BİR POLİTİKACI BANA ‘İSRAİL’E BORÇLARIMIZ VAR’ DEDİ”
SORU: Sayın Başkan, bunu söylemek kolay olabilir ama aslında çok zordur. Ne yazık ki bütün bebekler, çocuklar ve kadınlar öldürülüyor. Fosfor bombası, sen de bahsetmiştin. Cesetleri buldozerlerle kaldırılıyor. Bunları sunmakta bile zorlanıyoruz. Kim bilir orada neler oluyor, hissetmek çok zor. Ancak Avrupa ve Amerika da İsrail’in destekçisi olmaktan ziyade onun komutası altındaki devletler gibi hareket ediyor. Peki neden sürekli insan haklarından, demokrasiden, özgürlüklerden, uluslararası hukuktan bahseden medeni devletler İsrail’in tavrına ve barbarlığına karşı hala sessiz kalıyor? Bu sessizliği neye bağlıyorsunuz? Aslında görüşmeleriniz yıllardır sürüyor. Sizce Avrupa ve Amerika’nın İsrail’e borcu var mı?
CEVAP VERMEK: Hatırlarsanız cumartesi günkü konuşmamda bir ifade seçip kullanmıştım. Bu ne diyordu? “Bunların hepsinin İsrail’e borcu var. Ama Türkiye’nin İsrail’e borcu yok.” Bundan daha net bir açıklama yok. Almanya artık borcunu ödeyemiyor. Bu çok açık. Diğerleri de aynen böyle. Orada hukukumuzu çok ileri düzeyde gören bazı siyasetçiler, “İsrail’e borcumuz var, açıkça bu borcu ödüyoruz” diyorlar. onlar söylüyor. İsim vermeyeceğim. Çok samimi olduğum bir Alman siyasetçi “Borçluyuz” diyor. Holokost var. Şimdi diyetinin parasını ödüyorlar.
Avrupa’da çifte standartların, ilkesizliğin, hukuksuzluğun tarihi yazılıyor. Tarihte Yahudilere karşı yaptıklarının, Avrupa ülkelerinin ayağını bağladığını, onları inkar noktasına getirdiğini bugün görüyoruz. Sıra sıra bebek cesetlerini görmezden gelmenize ne sebep oluyor? Avrupa’yı Gazze’ye düşen bombaları göremeyecek kadar kör yapan şey nedir? Bu nasıl bir din borcudur ki, o dönemdekiler kadar çirkin ve insanlık dışı katliamları görmezden gelmeyi başarabilir? Gelecek istemiyoruz ama Allah korusun, bir Avrupa ülkesi benzer katliamlara tanık olsaydı, Avrupa Birliği katliamı yapan kişiye borcu olup olmamasına göre tavır alırdı. Avrupa’nın göbeğindeki Bosna ve Srebrenitsa’da tarihte neler yaşandığını, Avrupa ülkelerinin bugün olduğu gibi o dönemde de katliama nasıl sessiz kaldığını, nasıl göz yumduğunu çok iyi biliyoruz.
O yüzden kimseye borcumuz yok dedim. Geçmişimizde diyet borcuna sebep olacak hiçbir utancımız yok. Dün nasıl durduysak bugün de aynı yerde duruyoruz ve durmaya devam edeceğiz.
NETANYAHU’YA TEVVAT VE İNCİL NEDENİYLE ATEŞ ETTİ
SORU: İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’ye yönelik saldırıların başlangıcından bu yana sık sık Tevrat’tan alıntılar yapıyor. Bunu bir soykırım, medeniyet ve din savaşı olarak tanımlıyor. Rusya ve Çin, özellikle de İslam dünyası bu savaşı durdurabilecek kadar güçlü değil mi? Netanyahu’nun din ve medeniyet savaşı söylemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
CEVAP VERMEK: Şimdi Netanyahu’nun bahsettiği Tevrat elbette değerli. Bizim için önemli olan nedir? O, gerçek Tevrat’tır. Netanyahu’nun sahih Tevrat’a göre hareket etmesi mümkün değil. Çünkü o özgün değil. Doğru olanla hareket ediyoruz. On Emir’de sayılanlarla ve İsrail’in yaptıklarıyla ilgili bir şey var mı? On emirden biri “Öldürmeyeceksin” demiyor mu? Ama o çocukları öldürüyor. Bu onun için temelde yeterli. Kadınları öldürüyor, bu ona yeter. Bu On Emir tek başına fazlasıyla yeterlidir. Adam kalkar, Tevrat’tan bahseder, ertesi gün de İncil’den bahseder. Yaptığınız şeyin İncille, Tevrat’la hiçbir alakası yok. Bunu ne İncil, ne Tevrat, ne de Zebur kabul etmektedir. Kur’an-ı Kerim günümüzde yaşayan en sahih ve bozulmamış kaynaktır. Onun için bu konuya bu şekilde yaklaşmamız ve bu şekilde ilerlememiz gerekiyor. İsrail barbarlığının sadece Tevrat’ta değil, hiçbir dinde yeri olmadığını insanlara anlatmak gerekiyor.
Netanyahu İsrail halkının tepkisini çeken, vatandaşlarının desteğini kaybetmiş bir isim. Tevrat’tan alıntılar yaparak, dini ifadeler kullanarak katliamlarına destek bulmak istiyorlar. Bu şahsın halkla ilişkiler konusundaki çalışmaları popülist bir yaklaşımdır. İsrail yönetimi, Filistinlilerin evlerini, sokaklarını, işyerlerini ve yaşam alanlarını sistematik olarak gasp ediyor. Onlara yaşam hakkı tanımayan uygulamalar yapılıyor. Filistinlilerin evlerine yerleşimci adı verilen işgalcilerin yerleştirilmesiyle işgal yaygınlaştı. İsrail ordusunun işlediği savaş suçlarını dini açıklamalarla yasallaştırmak istiyorlar. Böylece sağduyulu ve savaşın kazananının olmayacağına inanan Yahudilerin eleştirilerini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Elbette devletlerin gücü bu savaşı bitirmeye yeter ama halkın vicdanı bu savaşı bitirecektir. Ezilenlerin sesine kulak veren milyonların çığlıkları İsrail’i pes ettirecektir.